Vay bee..!!
Gazeteye en son ne zaman yazı göndermişim diye arşive bir bakayım dedim,
Bakmaz olaydım…
Bir seneyi de geçmiş nerede ise yazı yazmayalı…
(21 Mayıs 2019)
Şaka gibi…
KOCAELİ OKUR’un yazarlar bölümünde ismimin hala duruyor olması, tamamen İbrahim Gürsel’in bir lütfu…
Hoş öyle bir yerel basın camiası içindeyiz ki,
İçimde köşe yazısı yazma isteğimin olmadığını bir kenara bırak,
Bir sene boyunca devamlı yazsan da, yazmasan da bir şey fark etmeyeceğini bilmek iyi bir duygu değil…
Bu bir senelik dönemde ne millet benim yokluğumu fark etti, ne de ben yazmadım diye bunalıma girdim.
Hayat suyunda aktı gitti.
Genel itibari ile millet,
Daha doğrusu internet veya kağıda basılı gazete okuyanlar,
Daha da doğrusu okumayanlar,
Gazeteci ve yazar tayfasını pek sallamıyorlar.
Umurlarında bile değiliz.
Güvenmiyorlar…
Saygı duymuyorlar...
Gazetecilik değil haber ticareti yapılıyor diye bir algıları var.
(İşini adam gibi yapan gerçek basın emekçilerinin bu konu ile alakası yoktur…)
Bu camiayı bu hale ben getirmedim.
Yerel basını bu hale;
Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zanneden,
Her şeyi kendilerinin bildiğini düşünen,
Vasıfsız birer eşşek oldukları halde, (vasıflı eşşekleri tenzih ederim)
Aynaya baktıklarında kendilerini ganyanda tabela yapmış yarış atı gibi gören,
Sözde dürüstlük, onur, şeref abideleri getirdiler.
Trajikomik…
Neyse.
Bu konuyu fazla uzatıp bir şeylere sarmamak veya birilerinin bize sarmaması için noktalamakta fayda var.
Neticede burası İzmit…
Herkes kimin ciğerinin ne kadar ettiğini iyi bilir.
Ne demiş vaktinde biri;
Herkes bir gün layık olduğu yere gelir…
Neye layıksa…
Sözün sonu;
Bir daha ki can sıkılmasına kadar yazmaya yeniden devam…
Sevenlerime, “hoş bulduk” diyeyim…
Herkese şeker tadında iyi bayramlar…
...
TEŞEKKÜR İLANI
En son yazımı yazdığım dönemde Kocaelispor’da başkanlık seçimi olacaktı.
Ben de benim adayım; ortada fol yok yumurta yok iken “Hüseyin Üzülmez” demiştim.
Bu ismi ilk ben yazmıştım. (Madalya takmadılar merak etmeyin…)
O yazıdan bir süre sonra seçimler oldu,
Eğri doğruya, doğru eğriye denk geldi,
Kocaelispor Kulüp Başkanı Hüseyin Üzülmez oldu,
Transfer yasağı kalktı,
Bir sürü topçu alındı,
Sezona Engin Korukır ile başlandı sonra yerine Selahaddin Dinçel geldi,
Lig başladı, takım aldı başını gitti,
Salgın hastalık nedeni ara verilen ligde, şampiyonluğun tescili için gün sayılıyor artık.
Ben şimdiden kendi sıralama ölçüme göre bu şampiyonlukta payları olanlara teşekkürlerimi iletiyorum.
En büyük pay kuşkusuz Kocaelispor taraftarına…
Ne kadar süslü kelime bulup övsem de nafile.
Yetmez.
Bu takım, bu kulüp; bu gün küllerinden yeniden doğmuşsa bunun tek nedeni, arkasında sahip olduğu bu efsane güç.
Sonra ki en büyük pay, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tahir Büyükakın’a…
Bu kulübün bu kent için ne anlam taşıdığını bu kenti yönetenler çok uzun zamandır unutmuştu veya idrak edememişti.
Sayın Başkan bunu tüm samimiyeti ile gördü ve sorunları çözmek için çareler üretti. Kaynak yarattı.
Yaratmaya ve üretmeye de devam ediyor.,
Bir galibiyet sonrası sıcağı sıcağına sosyal medya hesabından, “Yeşil…!!!” diye paylaşım yapan bir Başkan’a başka ne denir ki?
Sonra ki pay Kocaelispor Kulüp Başkanı Hüseyin Üzülmez ve yönetim kuruluna.
Her ne kadar vakit darlığından ve çeşitli nedenlerden ötürü aceleye getirilmiş, toplama bir yönetim kurulu da olsalar,
Zaman zaman acemiliklerinden basına bol bol malzeme de verseler, Kocaelisporluluklarından,
İyi niyetlerinden,
Çabalarından,
Kimsenin zerre kadar kuşku duymadığı bir ekip oldular.
(Bu arada geçirmiş olduğu rahatsızlık nedeni ile buradan Hüseyin Başkan’a geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum. Rabbim yar ve yardımcısı olsun…)
Bir sonraki pay, bu kadroyu kuran teknik direktör Engin Hoca’ya…
Keşke sezon sonunda şampiyonluk kupasını kaldıranlar arasında o da olsa idi.
Bu işi bilenler, bu şampiyonlukta onun da nasıl bir paya sahip olduğunu asla unutmayacaklardır.
En son pay futbolculara, Selahaddin Hoca’ya, kulüp çalışanlarına ve kulüp profesyonellerine ait.
En son payı onlara ayırmış olmam, diğerlerine göre daha az pay sahibi olarak algılanmasın. Asla...
Hepsinin bu şampiyonlukta alın teri, emeği var.
Herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
GÜNÜN NEŞESİ
Mafya babası haraçlarını toplaması için yeni bir tetikçi bulur.
Seçtiği adam sağır ve dilsizdir. Çünkü baba, tetikçi yakalanırsa polise fazla bir şey anlatması mümkün olamaz diye düşünür. Baba, bir gün ödemelerin geciktiğini fark eder ve tetikçiyi odasına aldırtır, bir de işaret dilini bilen tercüman bulurlar. Tercüman işaretle sorar:
-"Para nerede?"
Sağır dilsiz işaretle yanıt verir:
-"Ne parası lan? Benim paradan maradan haberim yok. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."
Tercüman tercüme eder;
-"Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş."
Baba 38'lik silahını koltuk altından çekip sağır dilsizin beynine dayar:
-"Şimdi sor bakalım, para nerede."
Tercüman tekrar işaretle sorar:
-"Para nerede?"
Sağır-dilsiz kan ter içinde, işaretle yanıt verir:
"Şehir merkezindeki parkta, büyük heykelin olduğu kapıdan girince soldan 3. ağacın kovuğunda iki yüz bin dolar var."
-"Ne söyledi?" dedi baba.
Tercüman yanıtlar:
-"Dedi ki, hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş, ayrıca o tetiği çekmek de biraz g.t istermiş."
...
BEN OLSAM…
Bu köşe yeni konseptim.
Bu kent ile ilgili;
“Ben olsam şunu şöyle yapardım” diyeceğim bir köşe.
İlk olarak;
Ben bu kentte etkili ve yetkili biri olsam;
Eski cezaevi, şimdiki yeni İzmit Lisesi önündeki ömrünü tamamlamış döküntü haldeki üst geçidi yenilerdim.
Aynı şekilde Acıbadem Hastanesi önündeki üstgeçidi de…
Bu kente yakışmıyorlar.
...
SEVERİM
*Şu günlerde pahalı olması nedeni ile yarım veya çeyrek olarak satılan karpuzu… (Bu yaşıma geldim kesmece karpuz olayını gördüm ama bu şekilde yarım-çeyrek satılan karpuza ilk kez rastladım. Bereket kilosu 10 TL’den, 3.75 TL’ye düştü de çeyrek yarım olayı rafa kalktı... Bakınız Metro Market…)
*Araç kullanırken yüksek sesle müzik dinlemeyi… (Öyle sandığınız gibi dört camı açıp, 2o km hızla şehir içinde turlayıp, çıs taka çıs tak tarzında değil tabii ki… Uzun yol- yasal hız-yüksek volüme ve deep sound… Tadından yenmez…)
...
UYUZUM
*Sokağa çıkma kısıtlaması olduğu günlerde bizim mahalleye dadanan fırıncıların satış temsilcilerine…(Bakın ne kadar kibarım… Satış temsilcisi diyorum. Ağzımı bozmuyorum… Ama bu; her gelişlerinde düğün konvoyuna katılmışçasına korna çalan, megafondan “pideci”, “ekmekçi” diye bas bas bağıran bu arkadaşlara tepki göstermeyeceğim anlamı taşımamalı…)
*Toplum içinde maske takmamayı otoriteye, düzene isyan olarak gören, yengeç yürüyüşleri ile bunu göstermeye çalışan yaşları ergenden biraz geçkince olan asalaklara… (Bunlar tek olarak tehlike saçmazlar, uzak durursun olur biter. Ama üçü beşi bir araya geldi mi koşarak kaçın gitsin… Mümkünse polise ihbar edin bu toplum düşmanlarını…)
GÜNÜN LAFI
En büyük huzur, huzurunu bozan insanlardan uzak durmaktır.
T.S. Elliot