Deprem gerçeğiyle yeniden yüzleşiyoruz. Bu kez acının adresi İzmir. Yine yıkım, yine acı var. Yine mucize bekleyişler… Bir ses, bir nefes. 

Ancak zaman ilerledikçe umutlar azalıyor. İlk 72 saat sonrası kritik anlar başladı. Umutlar tükeniyor tükenmesine ama bir yandan gözümüz kulağımız gelmesini umduğumuz müjdeli haberlerde. Bir can daha kurtarılabilsin diye. 

Bu satırlar yazılırken vefat sayısı 95’e yükselmiş, yüzlerce yaralımız vardı.

Sekiz binada halen arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. AFAD, AKUT, UMKE yorgunluk nedir bilmeden görev başında. 

6.6’lık depremin ardından (uzmanların da olması gerektiğinin altını çizdiği gibi) çoğu 4’ü aşan artçılar da sürerken bölgede korku ve tedirginlik hakim. Yine deprem değil, evler öldürdü deniyor. Bazı apartmanların alt katlarında kesilen kolonlar bulunduğu açıklanıyor. Kaliteli binalar olsa, hasar bu kadar olmayabilirdi elbet. 

Dört kızı enkaz altında kalan, "Yavrularım orada susuz. Güneş doğmadı bugün yavrularımın üstüne" sözleriyle yürekleri dağlayan acılı anne Nilay Yücel, “Abi Sen Gitme” diyen 15 yaşındaki Günay,  Seher hanım ve biri maalesef kurtarılamayan 4 çocuğu, 17 saat sonra Yılmaz Erbek Apartmanın enkazından çıkarılan Hüseyin Özmet, İnci ve köpeği Fıstık, Helim amca hafızalara kazındı.

Ve elbette, 65 saat sonra enkazın altından kurtarılan 3 yaşındaki Elif Bebek.. Kendisini kurtaran itfaiye erinin başparmağını minicik avcunun içine almış, sıkıca tutuyor. Hayata olan bağlılığı hepimize umut oluyor, umudu kaybetmemenin önemini hatırlatıyor. 

Bunlar asla unutulmayacak. 

Bilimsel bir açıklamadan bahsetmek istiyorum. Kurtarma ekiplerinden bir yetkili, deprem koşullarına yani yaşam üçgeni diye tabir ettikleri alanlara sığınanlara daha kolay ulaşılabildiğini belirtti.
Kaçmak isterken merdivenlerde yakalananlar o kadar şanslı değildi. O anı düşünmek bile istemiyorum. Büyük acı. Ama en azından bundan sonra bu yaşananlardan dersler çıkarmamız gerekmiyor mu?

Öte yandan bir de koronavirüsümüz var. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca uyardı, “Deprem afetiyle mücadele ederken salgına yenik düşmemeliyiz” ifadesini kullandı. Vatandaşların tedbirlere hassasiyetle uymalarını istedi. 

Sağlık konusunda hassas günlerden geçerken, bir de bu felaket. Hiç olmasaydı..  En azından daha az hasarla atlatılabilseydi keşke. 17 Ağustos 1999 Gölcük depremini yaşayanlar olarak en çok da biz anlarız onları.

Ne diyelim, Allah beterlerinden korusun.