Bugün tüm dünyada ses getiren eylemlere sahne olan 8 Mart'ın tohumları 1908 yılında, New York'ta 15 bin çalışan kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle atıldı. Bu özel günün kökleri, işçi hakları hareketlerine dayanıyor. Peki Türkiye’de kadınlar ne istiyor?
Çiçek satışlarında 8 Mart’ta neredeyse iki kat artış yaşandığının bilindiği ülkemizde kadının sadece giyinmeye, makyaj yapmaya ve bir buket çiçeğe ihtiyacı varmış gibi fırsatlar sunuldu.
Çalışanlarına cinsiyet ayrımcılığı uygulayan büyük firmalar, kullandıkları eril dil ile kadını aşağılayan medya, herkes bir günlüğüne de olsa ellerindeki bu kiri gizlemek için uğraştı. Peki Türkiye’de kadınlar gerçekten bunları mı istiyordu?
Eğitim durumu ve cinsiyete göre baktığımızda Türkiye’de en fazla işsizlik oranı kadınlara ait. Eğitim durumu ne olursa olsun kadınlar adil çalışma koşulları içerisinde yer alamıyorlar. Girişimci ve yönetici olarak iş hayatında kadınlar hala ne yazık ki silikler.
Karar verme mekanizması olarak erkeklerle eşit paya sahip değiller. 31 Mart seçimleri yaklaşırken istatistikler gösteriyor ki kadınların siyasi hayata katılımları da erkeklerin gölgesinde. Hal böyle olunca kadını temsil eden parlamenterler de kadınların problemleri ile ilgili yaşananları yeterince siyasetin gündemine yeterli sorumluluğu alarak taşımamakta.
Bir 8 Mart’ı daha katlanan acılarla, yüz kızartıcı olaylarla geçirdik.
Farkındalıklar ne kadar kazanılmıştır bilinmez ama dile getirilen sorunların, adaletsizliklerin 1 yıl sonra istatistiklerde azalacağını artık umut edemez oldum.
Çocuk gelinler, çocuk anneler, kadın cinayetleri, mevcut düzene rağmen var olmaya çalışanlar, varlığını soyutlayanlar, bu coğrafyada kendini kadın olarak gören herkesin Kadınlar Gününü kutlarım. Çiçeksiz, indirimsiz…